🐰 Beyaz Gemi Romanının Yazıldığı Dönemle Ilişkisi
Beyaz Gemi (1970) Aytmatov’un hiç şüphesiz en kıymetli eserlerinden biridir. Kitapta geçmişi temsil eden bir dede ve geleceği temsil eden bir torunun ilişkisi okuyucuya sunulur. Masalla gerçek dünyayı birleştiren bu kitap, insan duygu ve düşüncelerine kendine has bir bakış açısı getirir. Aytmatov’un ses getiren ve
Eylül, ilk olarak Servet-i Fünun dergisinde 1900 yılında yayımlandı. Daha doğrusu tefrika halinde okuyuculara ulaşan satırlar, 1901'de ise kitaplaştırılarak günümüze kadar kendisini
KuyucaklıYusuf Romanının Kadın Kahramanlarını Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Psikososyal Yönleriyle Ele Almak Aziz Şeker* shuaziz@gmail.com ORCID ID: Öz: Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u, yazıldığı sosyal-tarihsel dönemin toplumsal yapısının birçok özelliğini başarıyla işlemiş bir romandır.
BeyazGemi ; Белый пароход (İngilizce: The White Ship) Yazar: Cengiz Aytmatov: Çevirmen: Refik Özdek: Ülke: Kırgızistan: Dil: Rusça: Konu: Bir Kırgız çocuğunun dram dolu hikâyesi: Tür: Roman: Yayım: 1970 (özgün) 2016 (Türkçe) Yayımcı: Ötüken Neşriyat Yayınları: Medya türü: Kitap / e-kitap: Sayfa: 168: ISBN: 9789754370430
CengizAytmatov'un Beyaz Gemi, romanının kahramanı yedi sekiz yaşlarında bir çocuktur. Çocuk; saflığın, bozulmamışlığın ve geleceğin sembolüdür
Babası Robinsonun iyi bir iş tutup sakin bir hayat sürmesini arzuladığı halde,Robinson denizlere açılıp maceracı bir hayat sürmeye öylsine can atıyorduki, en sonunda evinde daha fazla kaşlamayacağını anladı.Büyüklerin haberi olmadan ilk yolculuğa çıktı.Gemi mütiş bir fırtınaya tutulmuştu.Robinson’u öyle bir deniz
Distopia(anti-roman) türünün en iyilerinden biri olan George Orwell’in 1948 yılında yazdığı 1984 romanında , yurttaşların dev ekranlarla “Büyük Birader seni gözlüyor” sloganı ile gözetlendiği, özel hayatın yokolduğu, birey benliğinin sıfırlandığı, geçmişin günün şartlarına göre devlet eliyle silinerek defalarca yeniden yazıldığı, düşünmeyi
Onadiğer Akdeniz kentlerinden farklılığını veren, Geç Antik dönemle kesintisiz ve bütünleşmiş kadim bir yerleşme olma özelliğini yitirmiş; kısmen eski görkemini koruyan antik kalıntılar arasında parçalanmış bir kent dokusuna, kimi yerlerinde bir kır-kent görüntüsüne sahip olmuştur. 1420’lerde yapılan Cristoforo
2022年3月15日第3回 食品表示について食の安全議連に私たちの声を届けるオンライン集会 ―食品添加物の無添加・不使用表示―. 2022年3月~5月 オンライン連続講座「今だから知ってほしい 遺伝子組み換え・ゲノム編集食品の真実」第2弾. イベント情報一覧
IZqH. Beyaz Gemi Romanının Konusu Beyaz Gemi Romanının KonusuBeyaz Gemi Kısaca ÖzetiBeyaz Gemi Romanı Geniş Detaylı ÖzetiBeyaz Gemi Romanının Ana FikriBeyaz Gemi Olaylarının DeğerlendirilmesiBeyaz Gemi Kişi Kadrosunun DeğerlendirilmesiBeyaz Gemi Hakkında Şahsi GörüşlerBeyaz Gemi Romanının Yazarı Hakkında BilgiRoman, San-Taş Vadisi’nde etrafındaki beş-altı insanla yaşamak zorunda olan, dedesinden başka seveni olmayan, gerçek hayatında mutsuz olan fakat hayal dünyasında mutlu olmaya çalışan bir çocuğun psikolojisini konu almaktadır. Romanın kahramanı olan 7-8 yaşlarındaki çocuk, Isık-Göl kıyısında dedesi, ninesi, teyzesi ve onun kocasıyla birlikte yaşamaktadır. Mümin dede ailesi tarafından bırakılan torununa bakmaktadır, sonradan evlendiği karısı ve torunuyla birlikte bu tenha göl kenarında, ormanın bakım işleri ile uğraşan ve partiden olan damadı Orozkul’a yardım etmektedir. Orozkul’un karısı, çocuğun teyzesi Bekey kısır olduğu için çocuk sahibi olamayan bir kadındır. Orozkul evlat sahibi olamamanın hıncını bu zavallı ihtiyar ve onun çocuğu olmayan kızından geniş bir hayal dünyasına sahip olan çocuk, dürbünüyle hergün gölde yük ve yolcu taşıyan bir gemiyi izler. Gemilerde tayfalık yapan babasının da bu gemide çalıştığını düşünerek, balık olup bu gemiye ulaşmayı, babasına zavallı dedesini, zalim Orozkul’u, yaşadıklarını hayallerini anlatmayı düşler. Dedesinin yanından hiç ayrılmayan çocuk, onun anlattığı masalları dinlerken adeta yaşıyormuşçasına onlardan etkilenir. Bu masallardan biri Boynuzlu Maral Ana destanıdır. Bir gün dede sevinçle çocuğa maralların geldiklerini, onları ormanda gördüğünü söyler. Çocuğun sevincinin tarifi yoktur. Tüfek Orozkul’a muhtaç olan Mümin dedenin eline verilir ve maral ona vurdurulur. Çocuk bütün bunlar olup biterken evde hasta yatmaktadır. Dışarı çıktığında insanların sevinçle et paylaştıklarını görür. O gün ilk defa dedesinin içki içtiğine şahit olur. Etrafa bakınırken öldürülen maralın boynuzunu görünce, üzüntüsünden ne yapacağını bilemez. Birden içinde bir balık olup babasına gitme isteği doğar. Yakınlardaki çaya koşan çocuk, kendini azgın sulara bırakır. Beyaz Gemi Romanı Geniş Detaylı Özeti Çocuk San-Yaş Vadisi’nde dedesi, üvey ninesi, Orozkul, Bekey hala, Seydahmet, Gülcemal ve köpeği Beltek ile berabar yaşamaktadır. Vadide sadece üç ev vardır. İlk evde dedesi ve üvey ninesi ile çocuk;ikincide Mümin dedenin büyük kızı Bekey hala ile kocası korucubaşı Orozkul; üçüncüde ise tembel işçi Seydahmet ile karısı Gülcemal ve küçük kızları bu küçük dünyada mutlu olmaya çalışmaktadır. Hiç arkadaşı yoktur ve okula henüz başlamamıştır. En büyük zevkleri dedesinin kendisine dere kıyısında yaptığı gölette yüzmek; “Deve, Kurt, Eyer ve Tank” isimlerini verdiği kayalarıyla konuşmak; dedesinden masal dinlemek ve dağa çıkıp dedesinin dürbünüyle kasabaya, Isık Göl’e ve San-Taş Vadisi’ne daha yakından bakmaktır. Her akşam eline dürbününü alıp, dağ başına çıkar ve Isık Göl’de ancak beş-altı dakika görünüp kaybolan beyaz gemiye bakar. Annesi ve babası onu çok küçük yaşlarda terketmişlerdir. Annesi şehirde kendine yeni bir yaşam kurmuştur. Çocuk babsının beyaz geminin kaptanı olduğuna, bir gün başı insan başı olan bir balık olup beyaz gemiye kadar yüzeceğine ve babasıyla konuşacağına inanmaktadır. Dedesi çok iyi kalpli, çalışkan,köse bir insandır. Çevresindekiler ona Kıvrak Mümin lakabını takmışlardır. Damadı Orozkul’un yanında çalışır ve onun emirlerini yerine getirir. Orozkul şişman, koca kafalı içki içmeyi çok seven, çabuk sinirlenen bir korucubaşıdır. Mümin’in kızı ve Orozkul’un karısı olan Bekey kısır bir kadındır. Orozkul bunu Bekey’in suçu olarak bilir ve her akşam içip onu döver. Orozkul arada bir arkadaşlarıyla içmeye gider ve sarhoş olunca yanındakilere birer tomruk sözü verir. Tomruğu kesip dağdan indirme, çayın karşısına geçirme ve kamyona yükleme zamanı gelince de verdiği söze pişman olur ama iş işten geçmiştir. Arada bir vadiye şehirden “Maşin Mağaza” denilen içi ıvır zıvır dolu bir araba gelir. Bir gün yine Maşin Mağaza geldiğinde dedesi çocuğa bir okul çantası alır. Ertesi yıl çocuk okula başlar. Çocuk dedesinden masal dinlemeye bayılır. Her akşam artık ezberlediği “Boynuzlu Maral Ana” masalını dinler . Dedesine göre hepsi Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan gelmektedirler. Çocuk da buna inanmaktadır. Masala göre maral ana San-Taş Vadisi’ni terketmiştir ama onları sürekli korumaktadır. Mümin çocuğu her gün atıyla okula göyürüp getirmektedir. Okul çok uzaktadır ama hiç geç kalmamıştır. Çocuk bir gün yol kenarındaki kayalarıyla oynarken San-Taş yakınlarından kuru ot almaya gelen beş-altı kamyonluk bir konvoy görmüştür. Çocuk en öndeki kamyonun peşine takılıp koşmaya başlar. Çocuğu gören şoför durur ve çocukla biraz konuşur. Şoför genç ve yakışıklı biridir. Adı Kulubeg’dir. Çocuğa dedesini tanıdığını, kendisinin de Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan geldiğini söyler ve ayrılır. Ertesi gün Mümin dede ile Orozkul yine dağdan bir ağaç indirirler. Bu sırada uzun zamandan beri ormanda görülmeyen maralları görürler fakat işleri olduğundan onlarla ilgilenemezler. Akşam olmuştur. Dede, Orozkul’a söyleyip çocuğu okuldan almaya gitmek ister fakat Orozkul ağacı indirmeleri gerektiğini söyleyip izin vermez. Tomruğu çaydan geçirirlerken tomruk çayda kayalara takılır. Çıkarmak için çok uğraşırlar ama çıkaramazlar. Dede vaktin çok ilerlediğini farkeder, daha fazla dayanamaz ve daha önce hiç yapmadığı bir şey yapıp Orozkul’dan izin almadan çocuğu almaya gider. Çocuk akşama kadar okulun kapısında dedesini beklemiş ve ağlamaktan gözleri şişmiştir. Dede yolda çocukla öğretmenine rastlar. Çocuğu öğretmeni eve getirmektedir. Dede öğretmenden özür dileyip çocuğu alır ve yola koyulurlar. Çocuk dedesine küsmüştür. Hiç konuşmamaktadır. Dede çocuğun gönlünü almak için Boynuzlu Maral Ana’yı gördüğünü söyler. Çocuk bu habere çok sevinir. Dedesine ormana gitmek için yalvarır fakat akşam olduğu için eve dönerler. Eve geldiklerinde Orozkul’u sabahki olaydan dolayı çok sinirlenmiş bulurlar. Orozkul o gün Bekey halayı yine dövmüştür. Çocuk evin bu durumuna çok üzülür ve yatmaya gider. O gece müthiş bir dipi çıkar. Gece yarısı Kulubeg ve arkadaşları yolda kaldıkları için Mümin dedenin evine sığınırlar. Kulubeg ve arkadaşlarının gelmesiyle evdeki hava biraz yumuşar. Sabah kamyoncular evden ayrılırlar. Aynı gün Orozkul’un tomruk sözü verdiği arkadaşı tomruğu almak için gelir. Adı Koketay’dır. İri yapılı, esmer biridir. Tomruk ise hala önceki gün bıraktılları yerde çayın içinde beklemektedir. Tomruğu almak için Orozkul, Koketay ve Seydahmet yola koyulurlar. Dede de Orozkul’un kendini affedeceği düşüncesiyle peşlerine takılır. Orozkul kıyıda emirler yağdırırken Mümin dede, Seydahmet ve Koketay tomruğu çıkarmaya çalışmaktadırlar. O sırada çayın karşısında birkaç tane maral görürler ama işlerini bırakamayacaklarından marallarla ilgilenemezler. Biraz uğraştıktan sonra tomruğu çıkarıp kamyona yüklerler. Çocuk o gün hastadır ve önceki gün akşamdan beri evde yatmaktadır. Akşam üzeri kahkaha sesleriyle uyanır ve bahçeye çıkar . Herkes neşe içindedir ve hepsi de sarhoştur. Dede ise et dolu bir kazanın yanına çökmüş sessizce kazanın altındaki ateşle oynamaktadır. Çocuk hemen dedesinin yanına gider. Ona seslenir fakat dede duymaz. Birkaç defa daha seslenir fakat dede hiç cevap vermez. Çocuk kötü birşeyler olduğu hissine kapılır. Az ilerde Bekey’i, Seydahmet’i,Gülcemal’i ve Koketay’ı görür. Hepsi de yiyip içmekte ve eğlenmektedirler. Çocuk önce neler olduğunu anlamaz. Avlunun dışında henüz kanı kurumamış geyik derisini, bağırsak eşeleyen Beltek’i ve elindeki baltayla Maral Ana’nın boynuzlarını kırmaya çalışan Orozkul’u görünce neler olduğunu tahmin eder. Çocuk bu korkunç manzara karşısında dayanamayıp içeri kaçar ve yorganın altına girip ağlamaya başlar. Bu arada Kulubeg’in gelip onu kurtaracağını ve Orozkul’a haddini bildireceğini hayal etmektedir. Az sonra sofra içeri kurulur. Çocuk hayalinden yine kahkahalarla uyanır. O sırada Seydahmet olanları anlatmaktadır. Çocuğun bir türlü anlam veremediği olaylar şöyle cereyan etmiştir Tomruğu çıkardıktan sonra Seydahmet ile Mümin dede ormana çalışmaya giderler. Bu arada maralları yine görürler. Seydahmet onları vurmak ister, dede ise buna karşı çıkar. Seydahmet dedeyi dinlemeyip maralların peşine düşer. Dede de Seydahmet’in arkasından gider. Seydahmet maralları vuracaktır ama sarhoş olduğu için nişan alamaz ve tüfeği dedeye verip maralları vurması gerektiğini, vurmazlarsa kaçıracaklarını ve Orozkul’un dedeyi affetmeyeceğini söyleyip dedeyi kandırır. Dede ise maralları vurursa Orozkul’un onu affedeceğini ve herşeyin düzeleceğini düşünerek marallardan birini istemeye istemeye vurur. Çocuk bunları duyunca çıldıracakmış gibi olur ve dışarı yerde toz toprak içinde yatarken bulur. Ona birkaç defa yine seslenir ama dede yine duymaz. Olanlara dede kendi de inanamamaktadır. Çocuk dedesinden bir tepki alamayınca balık adam olup babasına ulaşacağını düşünerek koşar ve kendini dereye atar. Hızla akan su çocuğu alıp götürür fakat çocuk hiç bir zaman balık olmayacaktır. Beyaz Gemi Romanının Ana Fikri İnsanları güçsüz ya da hoşgörülü oldukları için ezmeye çalışmamalı ve küçük çıkarlar uğrunda doğaya zarar vermemeliyiz. Beyaz Gemi Olaylarının Değerlendirilmesi Romanda olaylar belli bir sıra dahilinde anlatılmamış; atlamalar yapılmıştır. Buna rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanmamaktadır. Kitaptaki olaylar genelde bir-iki kişi arasında yaşanmış küçük tasviri iyi olduğu için okuyucu olayları kolayca hayal edebilmektedir. Beyaz Gemi Kişi Kadrosunun Değerlendirilmesi 1MÜMİN DEDE Çok iyi kalpli, yardımsever,çalışkan bir insandır. 60-70 yaşlarında köse bir Orozkul’un yanında çalışmaktadır. Vadideki üç evin birinde ikinci karısı ve torunu ile yaşamaktadır. 2ÇOCUK 5-6 yaşlarında, kısa boylu, kepçe kulaklı, çirkin bir arkadaşı yoktur. Hayalperest ve mutsuzdur. Doğayı çok sever. 3OROZKUL Şişman, koca kafalı, içki içmeyi çok seven, insanlardan ve doğadan nefret eden, sinirli,umursamaz biridir. Korucubaşıdır fakat ormana en çok o zarar vermektedir. 4BEKEY Orozkul’un karısı ve Mümin’in ve hoşgörülü bir kadındır. 5SEYDAHMET Uzun boylu, çirkin Orozkul’un ve dedenin yanında çalışmaktadır. Bir karısı ve bir kızı vardır. 6GÜLCEMAL Seydahmet’in karısıdır. Günlerini genelde çocuğun ninesine ve Bekey’e yardım etmekle ve kızına bakmakla geçirir. 7KULUBEG Genç , yakışıklı ve güçlü bir dede ve çocuk gibi boynuzlu maral ananın soyundan geldiğine inanmaktadır. 8KOKETAY Orozkul’un arkadaşıdır. İri yapılı ,esmer tenli bir adamdır. Romanda ayrıca çocuğun annesi, babası,boynuzlu maral ana, köpeği Beltek, kayaları “Eyer, Tank, Deve, Kurt” karakterlerinden de bahsedilmektedir ama bu karakterler hakkında çok fazla bilgi sunulmamıştır. Beyaz Gemi Hakkında Şahsi Görüşler Kitabın başlığı ile içeriği arasında bence uyumsuzluk gemiden kitapta çok fazla bahsedilmemekle birlikte olayların beyaz gemi ile alakası yok denecek kadar yetersiz ve akıcılık rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanmıyor. Kişilerin fiziki özellikleri üzerinde çok az durulmasına karşın; çocuğun psikolojisi iyi anlatılmış. Beyaz Gemi Romanının Yazarı Hakkında Bilgi Dünyanın yaşayan büyük edebiyatçılarından Kırgız, Türk romancısı Cengiz Aytmatov , Kırgızistan’ın Talas bölgesinde, Şeker adlı köyde 12 Aralık 1928’de dünyaya gelmiştir. Babası Törekul Aytmatov ;Annesi, Tatar Türklerinden Nagim Gamzeyova hanımdır. Çocukluk yılları 2. Dünya harbine rastlayan ve 1945’te savaşın bitmesiyle yeniden eğitim hayatına dönen Aytmatov, 1950’de Kırgızistan Ziraat Enstitüsü’nü bitirmiş bir ziraatçıdır. Ancak edebiyata olan tutkusu onu ziraatçılıktan ziyade edebiyata çekmiş ve edebiyat eğitimi almak için Devlet Edebiyat Enstitüsü’ne devam etmiştir. Eserlerini Rusça ve Kırgızca kaleme alan Cengiz Aytmatov, eserlerinde başta Ruslaştırma politikası olmak üzere, Kırgız Türkleri’nin tabii hayatlarını, yabancılaşmayı, modernizm karşısında tabiatın tahrib edilişine kadar pek çok meseleyi eserlerinde usta bir uslübla kaleme alma başarısını göstermiş nadir sanatkarlardan biridir. Dünya çapında ünlü bir edebiyatçı olarak adına iki defa jübile yapılan 1988’de , 1998’de , hakkında konferanslar ve sergiler düzenlenen Aytmatov, halen yazarlığın yanında Kırgızistan ın Lüksemburg Büyükelçiliği görevini yürütmektedir. Diğer Kitap Özetleri Milli Edebiyat Dönemindeki Fikir Akımları KEMALETTİN KAMU »
KİTABIN ADI BEYAZ GEMİKİTABIN YAZARI CENGİZ AYTMATOVYAYIN EVİ ÖTÜKENBASIM YILI 1991SAYFA SAYISI 1741. KİTABIN KONUSU Çok sevdiği dedesiyle yaşayan bir çocuğun inandığı iki masal ve bu masalarla yaşayan çocuğun hayallerinin KİTABIN ÖZETİ Onun iki masalı vardı. Biri kendisinindi ve başka kimse bilmezdi. Ötekini ise dedesi Kıvrak Mümin anlatmıştı ona. Şimdi ben bunlardan söz edeceğim. Çocuğun yaşadığı yerde üç aile otururdu. Ailelerden biri çocukları olmayan teyzesi ve bakmakla sorumlu oldukları ormanın gerçek görevlisi Orozkul enişteydi. Diğer aile ise Orozkulun emrinde çalışan Seydahmet ve ailesiydi. Çocuk dedesi ve üvey annannesiyle yaşıyordu. Babası ve annesi ayrılmış ve şehre taşınmışlardı. İkside yeniden evlenip, eşleriyle yeni çocuklar yapmışlardı. Çocuğun duyduklarına göre, babası Beyaz Gemi’de çalışıyordu. Bu yüzden çocuk sürekli dürbününü alıp tepeye çıkar ve Beyaz gemiyi izleyip balık olma hayalleri yedi yaşını doldurmuş sekizine basıyordu. Dedesi ona, Maşin-Mağaza’ denilen otomobiliyle, dağlarda sürü besleyenlere öteberi satmak için dolaşan ve bazende çocuğun yaşadığı San-Taş vadisine gelen satıcıdan bir okul çantası aldı. Çünkü çocuk gelecek yıl okula gidecekti. Yaşadıkları yere en yakın okul beş kilometre uzaktaki bir okuldu. Dedesi onu her gün okula atla götürüp sonra geri yerin tek çocuğu olduğu için arkadaşları taşlar, çiçekler, dürbünü, çantası ve çok sevdiği ona hep Boynuzlu ;Maral Ana’ nın soyundan geldiklerini söyler ve masalını anlatırdı. Çok eskiden olmuş bu olay. Sibirya’ da EnesayYenisey Nehri kıyısında, bir Kırgız kabilesi yaşarmış. Bir gün, Enesay Nehri kıyısında Kırgızlar ölen yaşlı başbuğlarının cenaze törenini yapıyorlarmış. Kıgızların bütün çadırları nehir boyunca dizilimiş. Hiç beklenmedik olay işte o zaman olmuş. Enesaylılar birbirleriyle ne kadar kanlı bıçaklı ourslarsa olsunlar, bir cenaze töreninde komşularına saldırmazlardı. Ama o gün, düşman komşulardan biri, hiç görünmeden Kırgız Ordugâhını kuşatmıştı. Birden ve her yandan hücuma geçtiler. Hiçbir Kırgız atına binecek, kılıç kuşanacak vakit bulamadı. Hiçbiri sağ kalıp bu olayı hatırlamasın, kalleşliklerini duyurmasın ve öc almaya kalkışmasın istiyorlardı. İşte böyle yaptılar…Yaptılar ama…Zengin ganimetlerle çekilen düşman askerleri ormanda büyüklerin sözünü dinlemeyip oyun oynamaya giden iki çocuğu fark edememişlerdi. Çocuklar ağlaya ağlaya ata baba yurduna döndüler. Ama tek canlıya ne yapacaklarını bilmeyen çocuklar, ağlaya ağlaya düşmanlarının arkasından koştular. Çocuklar en sononunda düşmanın yanına vardığında, düşman hükümdarı çocukların uçurumdan nehre atılması için yaşlı bir kadına görev verdi. Boynuzlu Maral Ana, çocukları ona vermesi için kadına yalvardı. Ve onları çok uzaklara götüreceğine dair söz Ana çoocukları alıp çocuğun yaşadığı San-Taş vadisine getirdi. Burada çocuklar büyüyüp soylarını devam ettirdi. Bu insanlarca marallar kutsal sayılıyordu. Ama zaman ilerledikçe gözü dönen insanlar maralları atalarının mezarlarına, kutsal maral boynuzu koymak için öldürmeye başladılar. Kısa sürede maralların soyu o bölgede tükendi. İnsanlara darılan Maral Ana uzaklara bir gün birisine kereste vermek için söz vermişti. Kaynatası Mümin ile ağacı getirirken marallara rastladılar. Bu Mümin için çok önemli bir olay olmasına rağmen, açgözlü Orozkul için hiçbir şey ifade etmiyordu. Ağacı indiriken çok gecikmişlerdi. Çayı geçecekleri zaman ağaç kayaların arasına sıkıştı ve Mümin ağacı orada bırakmalarını istedi. Aksi Orozkul böyle birşeyin imkansız olduğunu söyledi ve Mümin’e torunu okuldan getirmesi için izin vermedi. O zamana kadar kimseye karşı gelmeyen Mümin torununu daha fazla bekletemeyeceğini söyledi ve çocuğu okuldan almaya gitti. Çocukla karşılaştıklarında çocuk dedesine çok kızmıştı ama dedesi maralların geldiğini söyleyince tekrar barıştılar. Eve döndüklerinde Orozkul çok sinirlenmiş ve teyzesi Bekey halayı evden kovmuş ve Mümin’ i işten atmıştı. Ertesi gün adam ağacı almak için bir kamyonla vadiye geldi. Mümin kendini affettirmek ve karısının ısrarı ve kızının mutluluğu iiçn onlarla birlikte gitti. O gün çocuk hastalanmış evde yatıyordu. Adamlar maralları görünce iştahları kabardı ve onlala ziyafet çekmeye karar verdiler. Torununun ve kızının geleceğini düşünen Mümin Ana Maralı vurmak zorunda kaldı. Maralların vurulduğunu gören çocuk dedesi defenalaşınca, nahre atlayıp balık olmak istedi. Ama hiçbir zaman balık olamayacağını bilmiyordu!3. ANAFİKRİ İnsanlara elimizden geldiğince iyi davranmak ve onların inançlarına saygılı davranmak, kibirli olmamak. OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ Çocuğun dedesi son derece hoşgörülü, herkes tarafından sevilen ve kendinden çok sevdikleri düşünen büyük bir insan. Bu yüzden insanlar ona Kıvarak Mümin derdi ve kitabın kahramanı olan çocuğun en çok sevdiği insandı. Üvey annesi ise iyi biri olmasına karşın aksi bir kişiliğe sahipti. Eniştesi Orozkul kitaptaki en kötü karekterdir. Çocuğu olmamasından dolayı, devamlı isyan eden, insanları küçük gören birisidir. Seydahmet ise iyi olmasına karşın tembel ve cahilliğinden dolayı açgözlü bir HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER Herkesin severek okuyacağı ve dersler çıkaracağı çok güzel bir KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİYazar yaşayan büyük Türk yazarlarının önde gelenlerindendir. Kırgız Türkü olan yazarın diğer eserleri; Aişi Kurdun Rüyaları, Cemile, Sultunmurat, Yıldırım Sesli Manascı, Yüzyüze, Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
KİTABIN ADI BEYAZ GEMİKİTABIN YAZARI CENGİZ AYTMATOVYAYIN EVİ ÖTÜKENBASIM YILI 1970SAYFA SAYISI KONUSUAnnesi ve babasını tarafından küçük yaşta dedesinin yanına bırakılmış bir çocuğun hayal dünyası ve babasına ulaşma isteği ÖZETİKırgısiztanSSCBSan Taş Vadisi ,boğazların,yamaçların arasında ormana doğru uzanan bir yakınında Isık Gölü orman koruculuğu yapan üç aile ve karısı Bekey,Gülcemal ve kocası Seydahmet ,Mümin Dede ,nene ve onlarla beraber henüz yedi yaşına yeni girmiş küçük bir erkek Dede’nin her işe koşan ,kimseye itiraz etmeyen bir kişiliği iyi huylu olmasından dolayı çevresindekiler tarafından pek karısı ölmüş ve tekrar Buğu aşiretindendir,bununla anlattığı bir efsane vardırEfsaneye göre, çok eskilerden Yenisey kıyılarında yaşamakta olan kabileler birbirleriyle birisi olan Kırgızlar çok iyi savaşçı olmalarına rağmen birgün haince küçük bir kız ve erkek çocuk canlı olarak sonra çocuklar ölmek üzere iken bir buğumaral,geyik onları kurtarmış ve çok uzak diyarlara Işık Gölü civarı iki çocuktan yeni bir kabile oluşmuş ve kendilerini buğu olarak nedenle, Maral Ana’nın dede ve çocuk için kutsal bir değeri vardır. Çocuğun okul çağı geldiği için dedesi ona güzel bir okul çantası çok uzak olduğu için dedsi onu hergün atıyla okula götürüp annesi ve babası ayrılmışlar ayrıca vadiden şehre Mümin’in küçük kızı Bekey’ söz dinler bir şeye karışmayan,kimseyle tartışmayan bir kişiliği kuvvetli olsada tembel bir korucularının amiridir ve maaşlarını O’ndan nedenle üç ailenin ipleri de Orozkul’un bunu çok iyi bilmekte ve çoğu zaman bunu kötüye çıkmış olan koyun ve yılkıların çobanları ona sık sık ziyafet nedenle bir çok kişiyi tanımaktadır ama bunlar çıkara dayalı ovada ev kurmak isteyenlerden ağaca ihtiyacı olan gider ve ondan iyi bir insan içtiği zaman çocuğu olmadığı için karısı Bekey’i çok ağır döver, dengesiz bir insana çocuk ,dedesi hariç pek fazla varlığından, yokluğundan çoğu zaman haberleri bile da onlara aldırış etmemektedir dedesine ,diğerleri O’na saygı Orozkul O yokmuş gibi davranmakta, çoğu zaman da içinde kendine ait bir dünyası vardır. O’na göre nehir kenarındaki büyük kayaların kimisi tak kimisi kurttur .Dedesi yüzebilmesi için küçük bir gölet bulduğunda oraya arkadaşı,can dostu dedesinin ona aldığı çanta ve diğeride konuşup,onlarla sohbet dağları,ovaları,ormanı,gölü gözetlemeyi en çok beyaz gemiye ilgi şu gölde dolaşan, babasının çalıştığı öyle düşünür ve buna inanmaktadır..Birgün balık olup o gemiye gideceğini hayal Maral efsanesini O’na da dede ve çocuk haricinde diğerleri bu efsaneye aldırış etmemektedirler. Günler geçip içince kudurur ortalığı darmadağın eder,herkesin huzurunu birisine ağaç sözü kesmişlerdi ama onu ormandan getirmek hiçte kolay dede arkada, Orozkul önde bir an için kontrolden çıkar ve biraz yuvarlanır. O sırada Mümin yıllardır bölgede görülmeyen Maralları döndüklerine soğuktur ve ağacın yola indirilmesi akşama almaya ağacı nehirden geçirirken ağaç sıkışır ve onu oradan alacak adamalar akşam olunca onları kendi evinde misafir hep birlikteağacı çıkarmaya işi yaparlarken Maralları biri avlanmayı teklif edince,Orozkul bunu kabul dede ava engel olmak istemesine rağmen kimseye söz kaç gün önce çocuk da görmüş ve bir sürü de hayal bu zamanlarda biraz kötüdür ve çocuğu da evde süre sonra dışarıdan gelen ayak sesleriyle üzerine ayağa kalkar ve dışarıya önünde büyük bir ateş hayvanı hariç hepsi gördüklerine çok boylu boyunca uzanan Maral Ana değil mi?’ diye işleri bittikten sonra ziyafet için Orozkul’un evine çocuğa aldırış ettiği usulca nehire doğru yürümeye başlamıştır karar vermişti bu böyle olmayacaktı,babasının yanına bir balık edasıyla nehirin azgın sularına bırakır,Beyaz Gemiye ulaşacağını umarak,’Merhaba Beyaz Gemi ben geldim!’. ANAFİKRİ İnsanoğlu iyi için kendisiyle dahi olsa her zaman savaşa hazır OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİÖyküde kötüyü ve iyiyi temsil eden karakterler kötüyü,çocuk iyiyi temsil sonunda ,bildiğimiz sıradan sonlara zıt olarak kötü galip da öyküye ayrı bir boyut bu gibi yazılarda önemli olan kötü veya iyinin galip gelmesinden öte okuyucuya iyi olma bilincinin göre,öyküde bir efsanenin yer alması olaylara farklı bir taraf , Geyik Ananın bütün varolanların anası olduğu kabul zulümden nefret ettirilmeye kötülükle değil,iyilikle karşılık vermemiz Dede’nin pasif kişiliği yetersiz buna zıt olarak çocuğun kötülüğü kabul etmeyişi , onu ayrı bir varlık olarak kılıyor. Yazar Cengiz Aytmatov 'adsız oğlan' ve serüveninden Da Yayınlarının yayınladığı son baskıya yazdığı önsözde genişçe bahsediyor ;"Beyaz Gemi 'deki 'adsız oğlan' , sadece benim yetiştiğim döneme mahsus bir tip değildir. Geleneğinden ve köklerinden kopartılmış nesillerin, dünyanın her tarafında yaşadıkları ve yaşayacakları büyük trajedinin kahramanlarından biridir. Dünyada her zaman vardı ve var olacaktır'adsız oğlan'lar. Ben Beyaz Gemi 'de bu kayıp nesillerin dramına işaret etmek değişti artık; Soğuk Savaş'ın sıcak günlerinde değiliz. Kaybolan adsız oğlanları aramak ve bulmak için bugün daha fazla şansa sahip olduğumuzu düşünüyorum. Tıpkı , Orta Asya başta olmak üzere dünyanın her tarafına yayılmış olan bir okul ağının yaktığı ilim ve irfan ışığıyla bu kayıp nesillerin şahsında benim adsız oğlanımın izini takip etmeleri gibi örnekler dünya üzerinde giderek çoğalmakta. Vatanlarından binlerce kilometre uzaklara gitmekten çekinmeyen ve oralarda pek çok fedakarlığa katlanmayı göze alan genç insanların varlığına şahit olmak, beni günün birinde 'adsız oğlan' ların olmayacağı ve tek tek bulunacakları bir dünya konusunda iyimserliğe sevkediyor. Yarım asır önce yazılmış bulunan Beyaz Gemi'nin bu arayışa tutulan bir ışık olması, en büyük temennimdir. HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLERÖykü içinde , yaşanabilecek olayların bir çocuğun gözüyle nasıl algılanıp yorumlanabileceğine tanık kötülüğün ve hayatın çocuğa karşı acımasızlığı söz nedenle olayların iyi anlaşılması ve çözümlenmesi güzel bir üslupla zor olmayan fakat insanı düşünmeye itici olaylardöngüsü söz Aytmatov’un insanı ve insanın duygu ve düşüncelerini dede-torun,masal-gerçek arasında kurduğu dramatik çerçevede ele alan ve tahlil eden şaheser bir YAZARI HAKKINDA BİLGİ CENGİZ AYTMATOV1928Kırgız edebiyatının en tanınmış,belki de en çok sevilen yazarlarından öykülerini Kırgızistan Tarım Enstitüsü’nde okuduğu yıllarda yazıp yayımlamaya Sovyet Yazarlar Birliği’ne kabul Kırgızca ve Rusça yazan Aytmatov konularını genellikle yakın çevresinden halkının Savaşı yıllarında yaaşdığı acılı ve kederli olayları,sıradan kişileri,memurları,yaşlı köylüleri duyarlı,sevecen,içten,sevgi dolu bir yaklaşımla ilk uzun öyküsü Cemile’ yayımlandıktan kısa bir süre sonra ,yapıtının yabancı dillere çevrilmesiyledünyaca tanınan bir yazar Öğretmen Duyşen’ adıyla da çevrilmiş olan İlk Öğretmenim1961’ Aytmatov’un ülkemizde tanınıp sevilmesini Lenin Edebiyat Ödülü’nü alan yazarın toplumsal sorunları ele aldığı yapıtların başında Hasat Yolu1963’ ve Kopar Zincirlerini Gülsarı1966’ sorunların anlatımında , Kırgız destanlarının dilinden başarıyla başyapıtı olarak değerlendirilen Beyaz Gemi1970’,uzaklardaki babasını getirecek beyaz bir gemiyi bekleyen çocuğun çoğu Türkçe’ye çevrilmiş olan Aytmatov’un bir öyküsünü Selvi Boylum Al Yazmalım’ adıyla yönetmen Atıf Yılmaz sinemaya uyarlamıştır.
ESERİN BİÇİMİ İLE İLGİLİ BİLGİLER Eserin adı Beyaz Gemi Yazarın adı Cengiz Aytmatov Çevirmenin adı Refik Özdek Yayınevi Ötüken Yayım yılı ve sayfa sayısı 1991 / 174 ROMANIN ÖZETİ San-Taş vadisindeki üç hanelik yerleşim yerinde çocuk, dede ve ninesiyle birlikte bir haneyi temsil ediyordu. Diğer hanelerde ise Seydahmet ve karısı Gülcemal ile kızı, son hanede ise oranın şefi olan Orozkul enişte ile çocuğun teyzesi yaşıyorlardı. Orozkul enişte ve Bekey Teyzenin çocukları olmuyordu, bundan dolayı Orozkul enişte çok aksiydi. Şartların imkansızlığından ötürü kayalarla ve dürbünüyle arkadaşlık eden çocuk her zamanki gibi yörede vakit geçirirken; arada bir bu küçük yerleşim yerine de uğrayan ve maşin-mağaza denilen gezgin satıcının arabası ile geldiğini farkeder. Zaten monoton bir hayatı olan çocuk için bunun gibi değişiklikler ciddiyet arzettiği için hızlıca köye haber vermeye koşar. Köyün kadınları içinde güzel bir değişiklik olduğundan dolayı mağazaya koşarlar ancak satıcının "üç kuruşluk" dediği alışverişten başka doğru düzgün bir şey almazlar. Satıcı oflayarak toparlanırken çocuğun dedesi olan Kıvrak Mümin gelir. Satıcının ısrarı ve dedenin iyiniyeti sonucu Mümin dede torunu bir mevsim sonra okula başlayacağı için ona bir çanta alır. Çocuk çok sevinir ve köydeki herkese teker teker çantasını göstererek övünür. Çocuk çok değer verdiği yeni arkadaşını Tank, Ihlamış deve, Kurt ve Eyer adını verdiği kaya-arkadaşlarla tanıştırır ve diğer bir arkadaşı olan dürbünü yanına alarak civardaki tepeye çıkar. Tepeden bu dürbünle heryer görünür. Köyün yakınından geçen çay, dedenin çocuğa yaptığı küçük gölet, uzaktaki okul, uçsuz bucaksız Isık-Göl ve ormanlar...Çocuk bunları izlemekten çok zevk alır bir yandan da dürbünle konuşurdu. Ama çocuğun esas izlemek istediği başka bir şey vardı. Beyaz Gemi. Isık-Göl'de arada bir gözüken, nerden gelip nereye gittiği bilinmeyen bu gemiyi beklerdi çocuk hep. Çünkü babasının o gemide olduğunu düşünüyordu. Geçmiş bir günde dedesinin anlattığına göre babası çocuğu ve annesini bırakıp gemicilik yapmaya gitmiş, şimdi başka karısı ve çocukları varmış. Anne ise baba gittikten sonra çocuğu dedeye terketmiş. O da şehirde başka biriyle evlenip çocuk sahibi olmuş. Bir daha da çocuğu görmeye gelmemişler. Çocuk beyaz gemiyi izlerken hayaller kuruyordu. Bir balık-adam olduğunu, çaydan yüzüp Isık-Göl'de beyaz gemiye ulaştığını, babasına kendini gösterdiğini ve ona sarıldığını düşlüyordu. Ve balık-adam olmak onun için uzak bir hayal değildi. Bir gün yapacaktı bunu. Babasına ulaştığında ona buradaki hayatını anlatacaktı. Dedesinin ne kadar iyiniyetli ve saf bir insan olduğunu, ona nasıl kötü davrandıklarını, ninesinin kendisine nasıl sanki bir yabancıymış gibi davrandığını, Orozkul enişteyi ve eniştesinin her sarhoş olduğunda kısırlıkla suçlayarak Bekey Teyzeyi dövüşünü, okula başlayacağını herşeyi anlatacaktı. Peki sonra? Sonrasını bilmiyordu. Hayallerden uyandığında dürbünü kendi evine çevirdi ve buzağının ninesinin entarisini çiğnediğini gördü... Ninesinden korka korka eve giden çocuk yiyeceği azarı düşünüyordu. Ancak evde bir sessizlik vardı. Dedesi bir köşeye sinmişti ve Nine evde yoktu. Anlaşılan eniştesi yine teyzesini dövmüştü ve Nine barıştırmak için ordaydı. Yukarı çıkıp yatağına yattı. Çantasıyla beraber dedesinden masal dinlemeyi düşünüyordu ancak bugün olmayacağını bliyordu. Olsun, çantasına kendisi anlatabilirdi. Bu Boynuzlu Maral Ana efsanesi mensubu oldukları Buğu aşireti için çok önemlidir. Efsaneye göre çok eski zamanlarda Enesay nehri civarında yaşayan kabileler sürekli birbirleriyle savaş içindedirler. Bu kabilelerden biri de Kırgızlardır. Kabileler düşman olmasına rağmen töreye göre cenaze törenlerinde saldırı olmaz. Kırgızlarda başbuğlarının cenaze törenini düzenlemektedirler. Onun için geleneğe göre cenazeye yurtları gezdirilir ve onun için bir şölen yapılır. İşte bu şölen sırasında düşman kabile Kırgızları kuşatır ve saldırıya geçer. Töreyi bozdukları anlaşılmasın ve bu olay tamamen kapansın diye Kırgızların tamamını öldürürler. Kıyım bittikten sonra alana bir kız ve bir erkek çocuk gelir. Bunlar ormanı gezmek için şölenden kaçmış Kırgız çocuklarıdır. Ağlayarak düşman ordusunun peşinden koşarlar. Çocuk oldukları için yalnız kalmaktansa katillerin peşinden koşmayı tercih ederler. Üç gün bu orduyu kovalarlar ve üç günün sonunda yetişirler. Çocuklar Han'a götürülür. Han çocukların ölüm emrini verir ve Çopur Topal Ana'ya infaz görevini verir. Topal Ana çocukları uzaktaki bir uçuruma götürür. Tam çocukları uçurumdan aşağı itecekken Boynuzlu Maral Ana gelir ve kadına çocukları öldürmemesini, onları kendisine vermesini, kendisinin çocuklarının öldüğünü ve bu insanları evlat edinmek istediğini söyler. Maralın konuşmasına önce şaşıran Topal Ana, Maral ile dalga geçer çocuklara bakamayacağını söyler. En sonunda ikna olur ancak Maral Ana'yı insanların nankör olduğu günün birinde bu insanlar ona ihanet eder ve herhangi bir kötülük ederlerse sorumluluk taşımayacağı konusunda uyarır. Maral Ana ve çocuklar Enesay nehrinden 3 yıl boyunca uzaklaşırlar ve Isık-Göl civarına gelirler. Çocuklar ergin olduklarında evlenirler ve kadın hamile kalır. Doğum sancıları başlayınca adam Maral Ana'yı yardıma çağırır. Maral Ana boynuzunda bir beşik ile gelir. Kırgızların soyu burdan devam eder ve Maral Anaya saygı göstermek için "Buğu" adını alırlar. Zaman geçer, Buğulardan çok zengin bir adam vefat eder. Oğulları babalarının mezarlarını şereflendirmek için mezara bir maral boynuzu dikmek isterler. İhtiyarların karşı çıkmasına aldırmadan bir maral öldürülür ve boynuz mezara dikilir. Zamanla bu bir adet haline gelir ve marallar avlanmaya başlanır. Sayıları çok azalan maralların soyu tükenmeye yaklaşır ve anlatılanlara göre Boynuzlu Maral Ana son kalan yavrularını da alıp Isık-Göl'ü terkeder ve insanlara küser... Mevsimler geçmiş sonbahar gelmişti. Çocuk da artık okula başlamıştı ve okulu çok seviyordu. Her sabah dedesi beş kilometre uzaktaki okula at üstünde çocuğu getirip her öğlen okuldan almaya gidiyordu. O gün Orozkul ile Mümin dede dağa çıkmışlardı. Kesilmesi yasak olan ormandaki ağaçları hediyeler ve rüşvetler karşılığında insanlara veren Orozkul için bir ağaç kesmişlerdi ve onu aşağı götürmeleri gerekiyordu. Her zamanki gibi tomruğu indirirken zor işi yaşlı Mümin yapıyor üstüne üstlük atı üstündeki Orozkul'dan bir ton azar işitiyordu. Mümin, Orozkul'dan torununu okuldan almak için izin istedi ve tabiki alamadı. Çaya gelince tomruk çayda bir kayaya sıkıştı ve onu sıkıştığı yerden çıkaramadılar. Orozkul atı çok zorluyordu ancak bir işe sırada üç tane maral gördüler ve dede çok heyecanlandı. Isık-Göl civarına yıllardan beri marallar ilk defa geliyorlardı. Mümin köye dönmelerini, atı çok zorladıklarını, çocuğu okuldan aldıktan sonra bir daha denemelerini söyledi. Çok sert bir red cevabı alınca hayatında hiç kimseye tek bir kötü söz dahi söylememiş olan Mümin dede hiddetlendi. Çocuk iki saattir bekliyordu, kesin çok korkmuştu. Döndü ve gitmeye başladı. Orozkul Mümin'i durdurup ona yumruk attı. Bunun üzerine arkasına bile bakmadan köye dönen Mümin dörtnala torununu almaya gitti. Çok korkmuş olan çocuğa dede neşelenmesi için maralları anlattı. Çocuğun biraz keyfi yerine geldi. Köye döndüklerinde ise felaket onları bekliyordu. Orozkul Bekey Teyzeyi öldüresiye dövmüş ve onu evden kovmuştu. Müminin geldiğini görünce ona da işten kovduğunu söyleyerek bağırdı. Durum çok kötü idi. Nine de sürekli dedeye kızıyor dırdır ediyordu. Dede ise bir köşeye sinmiş duruyordu. Sessizce yemeklerini yediler ve çocuk yukarı uyumaya çıktı. Çocuk hastalanmıştı ateşi vardı ve doğru düzgün uyuyamıyordu. Zaten dışarıdan bağrışma sesleri geliyordu sürekli. Çocuk biraz da ateşli olduğu için sürekli Maral Ana'yı düşünüyordu. Dedesinin gördüğünü söylediği maralları bugün çay kenarında kendisi de görmüştü ve dişi olanının efsanedeki Maral Ana olduğuna inandırmıştı kendini. İşte o Maral Ananın boynuzunda bir beşikle gelip Bekey Teyzesinin çocuk sahibi olması için ona yalvarıyordu. O zaman bütün sorunlar bitecekti. Hayalinde sürekli bunu canlandırıyordu. Bu arada bir kamyon sesi duydu çocuk. Gelen tomruğu almaya gelen rüşvetçilerdi. Kamyon sesini duyunca çocuk köye bundan önce gelen kamyonlarla ilgili anısını hatırladı. 15 tane askeri kamyon köyün arkasındaki ormandan ot depolayacaklardı. kamyonlar geçerken çocuk hepsinin arkasından teker teker koşturuyordu. En sonuncu kamyonun şoförü kamyonu durdurup indirdi ve çocukla sohbet etti. Şoförün adı Kulubeg idi. O günün akşamı korkunç bir kar fırtınası çıktı. Aile evde ateşin başında otururken kapı acı acı çaldı ve kamyon şoförlerinin bir kısmı sığınmak istediler. Şoförleri buyur eden dede ile Nine onların fırtınaya yakalanma hikayelerini dinlediler. Ertesi sabah kamyonların donan su depolarını ısıtmak ve Kulubeg ile arkadaşlarını uğurlamak için giderken çocuk da gelmek istedi. Dede çocuğa diz boyu karda yürüyemeyeceğini kendisinin de elleri dolu olduğu için taşıyamayacağını söyleyince Kulubeg çocuğu sırtına aldı ve onunda gelmesini sağladı. Kulubeg yakışıklı idi, güçlü kuvvetli bir vücudu vardı ve dürüst bir insandı. Çocuk onun gibi bir abisi olsa hiçbirşeyden hatta Orozkul'dan bile korkmayacağını düşündü... O günkü kamyon ise rüşvetçilerdi. Sabah Orozkul, Seydahmet ve rüşvetçiler kamyonla birlikle tomruğu çıkarmaya gittiler. Nine dedeyi de kendini affetirmesi için grubun peşine taktı. Dede ise hep itaat ediyordu. Hakaret ve aşağılamalara rağmen dede kendini hep en zor işlere attı. Yolda o üç maralı gördüler. Seydahmet marallardan lezzetli ve çok et çıkacağından bahsetti. Orozkul ise onayladı ve dönerken birini avlayacaklarını söyledi. Mümin karşı çıkmak istedi ama ne çare! Grup köye döndüğünde hemen hepsi sarhoştu. Sadece cenaze törenlerinde bir bardak votka içen dede bile içmişti. Maralın cesedini avluya koyup etini parçaladılar. Kelleyi bir kenara alan sarhoş Orozkul bir balta buldu ve hınçla hayvanın boynuzuna vurmaya başladı. Bu arada çocuk dışarı çıktı ve yerdeki ölü maralı gördü, tabi eniştesinin boynuzla olan mücadelesini de. Midesi bulanmaya, başı ağrımaya başladı. Kendini yıkılmış hissediyordu. Dünden beri çok acıya katlanmıştı. Teyzesi çocuğun halini gördü. O da içmişti. Çocuğu zorla kendi evine götürdü ve biraz yatırdı. Akşam etler pişirilip içkiler doldurulduğunda ziyafet başlamıştı. Konuşmayı dedeye yaptırdılar. Çocuk etten yemek istemiyordu, midesi bulanıyordu ama zorla bir tabak yedirdiler. Dedesi perişan durumdaydı. Alkol sohbetine dalan sofra dedenin çıktığını farketmedi. Sofrada sözü Seydahmet aldı. Sarhoş taklidi yaparak dedeyi maralı vurmaya nasıl zorladığını anlatıyordu. Sofradaki herkes kahkahalar atıyordu. Dede reddedince onu Orozkul'a şikayet etmekle tehdit ettiğini söyleyince sofradakiler iyice gülmeye başladı. Çocuk kendini iyice güçsüz hissetmeye başladı. Mide bulantısı arttı. Efsanedeki Maral Ana'yı öldürmüşlerdi ve öldüren de dedesiydi. Dün geceden beri dedesinin zavallı halini, ninesini, Orozkul eniştenin bağırtılarını ve Maral Ana'yı hatırlayan çocuk dışarı çıktı. Dedesini avluda yerde sırtüstü sarhoş bir şekilde yatarken buldu. Dedesine seslendi, onu dürttü ve çaya gideceğini, balık-adam olacağını söyledi ama dedesi inlemeden başka tepki vermiyordu. Çocuk çaya doğru gitti, kendisini çayın soğuk sularına yavaşça bıraktı. Ama balık-adam olamayacağını bilmiyordu... KARAKTERLER ÇOCUK Kısa boylu, tostoparlak, ince boyunlu, büyük kafalı ve büyük kulaklı bir çocuk. Annesi ve babası terketmiş, dedesi ve üvey ninesiyle beraber kalıyor. Çocuk yalnızdır, kendine cansız arkadaşlar edinir. Hayal dünyası geniştir. KIVRAK MÜMİN Basık ve yumuşak burunlu, uzun boylu değil ancak bir delikanlı gibi çevik ve becerikli. Yüzünde çok az sakal var. Kendini saydıramayan, iddiasız, ayak işleri yaptırılan, iyiniyetli ve saf bir insan. Kullanılmasına rağmen o bundan alınmaz ve bu işleri bir görev gibi benimser. Köyde düşük bir maaşla işçi olarak çalışıyor. İki kızı var. OROZKUL Adam kullanan, rüşvetçi, kötü niyetli, karısını döven, amir nüfuzunu kullanan, alkol düşkünü ve haris. Mümin dedenin damadı. Köyün şefi, çocuğu olmuyor. Şehir hayatına özeniyor ve halkı küçümsüyor. SEYDAHMET Söz dinleyen, güçlü kuvvetli ama tembel, kimseyle tartışmaz, uyuşuk ve uykucu. Köydeki hanelerden birinin erkeği. BEKEY TEYZE Çocuğun teyzesi. Orozkuldan her sarhoş olduğunda dayak yemesine rağmen kocasına sadık. Çocuğu olmuyor. NİNE Beş çocuğunu kaybetmiş. 18 yaşındaki oğlu savaşta ölmüş. İlk kocası Taygara kar fırtınasında yitmiş sonra Mümin dede ile evlenmiş. Dırdırcı, bir günü diğerini tutmayan, şefkat yoksunu. DİĞER KARAKTERLER Kamyon şoförü Kulubeg çocuğun hayran olduğu kişi. Gülcemal ve kızı. Çocuğun annesi ile babası, ikiside çocuğu terkedip yeniden aile kurmuşlar. Çopur Topal Ana, efsanedeki kehanette bulunan kadın... ZAMAN Nine 18 yaşındaki oğlunu savaşta kaybettiğine göre savaştan yaklaşık 30 yıl sonra olması gerekiyor. Yani roman 1975-1980 yıllarında geçmiştir. Bütün olay 3-4 ay içerisinde gerçekleşir. Hatta romanda toplam anlatılan gün sayısı çocuğun hatıralarını ve efsaneyi saymazsak çanta alınan gün, Mümin ile Orozkulun kavga ettiği gün ve ertesi gün olmak üzere 3 gündür. Çocuğa çantanın alındığı birinci günden sonra romanın anlattığı son güne kadar geçen aylar anlatılmayarak atlanmıştır. Çocuğun kamyon şoförü Kutubeg ile olan anısı da kitapta hacim olarak azımsanmayacak derecede yer kaplar. Bu yüzden romanın anlatımında geçmiş zaman da kullanılmıştır diyebiliriz. Bunun yanında çocuğun annesi ile babasının durumunu öğrendiği geceyi de geçmiş zamana sayabiliriz. MEKAN Beyaz gemi romanı Isık-Göl yakınındaki San-Taş vadisinde üç hanelik küçük bir köyde geçer. Olaylar genelde dört duvarın dışında, orman gibi çay kenarı gibi açık alanlarda gerçekleşir. Çok geniş bir mekan yelpazesi olmamakla beraber orman, okul köy arası yol ve karavul dağı mekanlardan bazılarıdır. Romanın geneli için saydığımız kaidelere Boynuzlu Maral Ana yine istisna teşkil eder. Efsanede roman mekanlarına Enesay nehri kıyıları da katılır. ANLATICI VE TİP-KARAKTER Yazar romanın genelini hakim bakış açısıyla yazmıştır ancak çocuğun dürbünle beyaz gemiyi izlerken muhayyilesinde babasına hayatını anlattığı bölüm kahraman bakış açısıdır. Romanın geri kalan kısmının hakim bakış açısı olduğunu ise romanda yer yer ilerisi hakkında verilen ipuçları yani anlatıcının geleceği bilmesi ve karakterlerin ruh hallerini okumasından anlıyoruz. Yazar romandaki şahsiyetleri oluştururken romanda kullanılan tip ve karakter teknikleri arasından "tip" tekniğini tercih etmiştir. Şahsiyetler iç çatışmalar yaşamazlar, git-gelleri yoktur. Temsil ettikleri ruh hali veya davranış ne ise ona göre hareket ederler. Örneğin Mümin dede iyiniyeti, saflığı ve sabrı temsil eder ve asla bu çerçevenin dışına çıkmaz. DİL VE ANLATIM Yazar bu romanında uzun, sıralı cümlelerden kaçınıp herkesin anlayabileceği kısa cümleleri tercih etmiş. Herhangi bir süslü veya sanatlı anlatım kaygısı bulunmamaktadır, gayet akıcı ve sade hızlıca okunabilen rahat bir anlatım kullanmıştır. Yoğun ve anlaşılması güç olaylar zinciri yerine, meseleleri olduğu gibi anlatmayı rahat kılan beyni yormayan bir olay örgüsü mevcuttur. Çeviride ise göze batan herhangi bir durum yoktur. Çevirmen kelime tekrarına düşmemiştir. Hangi kelimeleri çevirip hangi kelimeleri olduğu gibi bırakması gerektiğini çok iyi bilmiştir. At-ata-taka üçlemesindeki takayı çevirmeyip anlamını dipnot düşmesi ahenk açısından gereklidir. Avıl kelimesini baybiçe sıfatını dipnot düşerek olduğu gibi alması kültür aktarımı bağlamında doğru bir tercihtir. DEĞERLENDİRME Romanda şekli unsurları bir tarafa bırakıp verilmek istenen mesajları ve satır aralarını incelemek gerekirse öncelikle nispeten az olan kişi kadrosunda net bir şekilde iyi ve kötü şahsiyetler olduğu göz ile görülmekte. Özellikle kötü taraf olan Orozkul ile iyi olan Mümin karakterleriyle bu çatışma iyice göze çarpıyor. Ama bu çatışmada okuyucuyu bir nokta rahatsız ediyor. Evet bu rahatsızlığın sebebi elbette romanın sonunda çocuğun ölümü ile kötülerin kazanıyor gibi görünüşü ancak biz istemeden aslında Mümin dedeye kızdık bütün roman boyunca. Ona acıyoruz belki gördüğü muameleden ötürü ama Mümin dedenin tercih ettiği "pasif iyilik", "miskin kabulleniş", okuyucuya dokunuyor. Kitabı okurken açıkçası en heyecanlandığım bölüm Mümin dedenin hiddetlenip Orozkula bağırmasıydı. Ve bu bağırmadan sonra birkaç dakika Orozkul afallamış ve itaat etmişti. İşte esasında okuyucunun istediği budur. Yeri geldiğinde kuvvet kullanan bir adalet anlayışı. Bu adalet mefhumunun kuvvet eksiğini romanın başkarakteri olan çocuk da farkediyor. Çocuğun içinde hep bir sıkıntı var romanda ve öyle sanıyorum ki o sıkıntının nedeni işte bu adaletsizlik. Çocuğun romanın büyük bir kısmını kaplayan hayallerini gözden geçirdiğimizde hep bir sorunu çözmeyi ve adaletsizliği gidermeyi sağladığını görürürüz. Neden hayaller? Çünkü çocuğun çevresinde gördüğü insanların gücü buna yetmiyor. Bunun da aslında en büyük örneği dedesi. Romanın daha başında babasızlığın getirdiği adaletsizliği balık-adam olarak çözmeye çalışıyor. Romanın muhtelif yerlerinde vurguladığı herkes çocuk sahibi oluyor da eniştem ile teyzem niçin olamıyor sorununun çözümünü de Boynuzlu Maral Ana'nın boynuzunda getireceği beşikten bekliyor. Orozkul'un zulmüne karşı hayalinde Kulubeg'e verdirtiyor. Küçük yaşta sorunlarla karşılaşan çocuğun adalet özlemini görebiliyoruz. Romanda göze çarpan bir diğer nokta ise Maral Ana efsanesinin lafzen okuyucuya anlatılması. Ben bunun boşuna olmadığını düşünüyorum. Efsaneden çıkaracağımız sonuç şudur ki Çopur Topal Ana'nın kehaneti gerçekleşmiştir. Yani insanlık kurtarıcısına ihanet etmiştir. Kötülük, zengin Buğu'nun zengin çocukları iyiliğeihtiyarlara galebe çalmıştır. Bunu maralları öldürme yoluyla yapmıştır. Romanın esas hikayesine baktığımızda ise yine kötülüğün iyilik karşısında üstün geldiğini görüyoruz. Nispeten daha zengin, en azından zenginliğe özenen Orozkul'un ihtiyar Mümin dedeyi alt etmesine şahit oluyoruz. Ve bunu yine aynı maddi yol ile maralları öldürerek yapıyor. Aslında kehanet tekerrür ediyor. Ben bunu Aytmatovun karamsarlığına yoruyorum. Kötülük geçmişte de iyiliği yendi, günümüzde de yeniyor. Üstelik aynı rollerle ve aynı metodla! Romanımızda tiplerin kötülük ve iyiliği temsil ettiğini söylemiştik. İkinci bir mesaj olarak aynı tipler devlet ile halkı da temsil ediyorlar. Orozkul o üç hanelik minyatür ülkede devlet gücünün şahıslaşmış hali. Mümin dede ise halkı anımsatıyor. Garip, fakir ve itaatkar halkın devlet karşısındaki çaresizliği ve bağımlılığı anlatılmaya çalışılmıştır. Aytmatovun Sovyet dönemi sanatçısı olduğu ve Sovyetlerin geleneğe bakış açısını biliyoruz. Burdan hareketle Orozkul'un marallara saygısızlığını da devlet-halk ilişkisine yorarsak sanıyorum abartmış olmayız. Yazarın esasında bu ikinci temsilde vermek istediği mesaj devlet gücünün liyakatsiz ve zalim ellere geçtiği anda ne büyük felaketlere sebep olabileceğidir. Mümin dede bu bağlamda halkın geçmişi, çocuk ise halkın geleceğidir. Devlet temsilcisi Orozkul, kendi cebini doldurmak için halkı yani Mümin'i çalıştırırken dedenin torununu almaya gitmek istemesi üzerine olumsuz cevap alması Müminin tek hiddetlenişi, tek başkaldırışıdır. Burasını önemli görüyorum. Ne zamanki devlet halkın geçmişi ile geleceği arasındaki bağı koparmak istiyor, itaatkar halk o zaman tepki göstermeye başlıyor. Alegorik düşünmediğimiz zaman, çocukla dedenin hayatta birbirlerinden başka karşılıksız ve gerçek sevenleri olmaması, birbirlerinin yüzlerinden konuşmadan sıkıntılı olduğunu anlamaları, birbirleri için üzülmeleri ve birbirlerini koruyup kollamaları okuyucuyu müteessir ediyor. Zaten romanın felaketle sonuçlanmasının son nedeni de dede ile torun arasındaki iletişimin kopması, çocuğun bu zorlu hayatta tek dayanak noktasının yıkılması teşkil ediyor. Değerlendirmenin başında pasifliği ve kabullenişi yüzünden kızdığımız Mümin dede'nin aksine, kötülüğe direnişin "kaçış" olarak tezahür ettiği çocuğun, çocuksuda olsa amacına ulaşma yolunda vefat etmesi çocuğu anıtlaştırıyor. Kitabın sonunda anlatıcınında söylediği budur. Yazar en sonunda kötülük istediği kadar kazansın iyilik her zaman var olacaktır diyerek mutsuz ve kötü biten romanın yarattığı karamsar ortama umut aşılıyor. Aynen aktarıyorum "Çocuk kalbinin, çocuk ruhunun bağdaşmadığı her şeyi reddettin. İşte beni teselli eden budur...Bir başka tesellim daha çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez. Yeryüzünde bizi neler beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça, hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır." YAZAR İLE İLGİLİ Aytmatov olay örgüsünü anlatmaya devam ederken romanın devamıyla ilgili küçük ipuçları vererek okuyucuyu sonucun nasıl gelişeceğini merak etmeye zorlar. genel sonucu ve esbabı söyleyip dügüme meraklandırır. Sayfa 52'de şöyle ki "Kısa hayatında onu yeni yeni olayların beklediğini, bir gün bu dünyada yapayalnız kalacağını, çantasından başka bir şeyi olmayacağını da bilmiyordu çocuk. Bütün bunlara sebep çok sevdiği 'Boynuzlu Maral Ana' masalı olacaktı." Aytmatov gelenekçidir. Hemen her eserinde masallar, efsaneler, tarihi hikayelerin alegorisini ve türkülerin hissiyatını kullanır. Romanlarında eski efsanelerden motifler azımsanamayacak kadar yer tutar. Boynuzlu Maral Ana efsanesi ve romanında muhtelif yerlerinde geçen türküler, gelenekler... Aytmatov yetişkin bir erkek yazar olmasına karşın romanlarında anlatıcıları yahut başkarakterleri kendi benliğine uzak şahsiyetlerden seçer. Örneğin bu romanda başkarakter bir çocuktur. Çocuk hissiyatini yaşamak ve onu öyle aktarmak gerekir. "Dişi kurdun rüyaları" adlı eserinde bir kurdun kafasından aktardığı olmuştur. "Toprak ana" eserinde genç bir kadının gün gün yaşlanmasını ve yaşadıklarını kahraman bakış açısıyla anlatır. Tüm bunlar Cengiz Aytmatov'un gözlem ve aktarımdaki yetkinliğinin ispatıdır.
beyaz gemi romanının yazıldığı dönemle ilişkisi