🦣 Duanın Gücü Ile Ilgili Hikayeler
DNA ve Akaşık Kayıtlar. Evrende meydana gelen hiçbir olayın, hiçbir hareketin yok olmadığını, herşeyin iz bıraktığını ve kaydolduğunu biliyoruz. Akaşık Kayıt, bu dünyada yaşadığımız bütün geçmiş hayatlarımızın bilgilerinin tutulduğu ve saklandığı depoya deniyor. Sadece geçmiş mi?
Adam da bana şöyle dedi. – Ben de sende Allah’a yakın bir hâl görüyorum! Sen de canının bir şey çektiğinde nefsinin arzularından seni kurtarmasını Allah’tan isteseydin ya! Çünkü nefsin arzularıyla nar yiyen acısını ahirette çeker; fakat eşek arılarının verdiği acı dünyada hissedilir.”. – İmâm Yâfiî.
Yaratıcı bireyler olmanın yolu “esnek” olmaktan geçer. Denilebilir ki; “Esnek olmayan yaratıcı olamaz!”. Doğadaki en güçlü ağaç palmiyedir; çünkü eğilir, kalkar ama yıkılmaz. Böyle davranmak kişisel değerlerden ödün vermek anlamına da gelmez. Başarılı insanın gücü içindedir. Başarılı insanlar
Duanın Şifa Gücü. 10 Eylül 2013 ·. 1 Yeni Hadis-i Şerifiniz Var, İlhami Çavdar ve. 3 diğer kişi. ile birlikte. 10 Eylül 2013 ·. SEVDE. 197. 3 Yorum.
Diğerlerinin acı çekmesi üzerine gelen gücü aramayız, aynı zamanda diğerlerinin inkar edilmesi ile kazanılan kişisel faydanın da gerçekliğine inanmadığımız gibi. 13:İnanırız ki, sağlığımız ve iyiliğimiz ile uyum içinde olan Doğa ile başbaşa olmayı seçmeliyizdir. Kaynak: 13 Principle of Wicca -The Pagan Gathering
Peygamber ile ilgili hikâyeler. Tag Archives: Hz. Peygamber ile ilgili hikâyeler. Hz. Peygamber ile ilgili hikâyeler. July 24, 2014 KineticDualar 0.
DuanınAnlık Gücü. Hocam selamünaleyküm. Fark ettiğim bir şey oldu. Onu bir anlatmak istiyorum size. Dün abimin tayin işi vardı. Onun için gece özellikle dua ettim. Ve rüyamda abimi gördüm. İşte siyah takım elbiseli adamlardan birini öldürüyor. Bir evli ya da boşanmış kadın abimin peşinde falan.
CETOP akışkan gücü sanayisine destek, teşvik ve yardım sunar. Ayrıca ISO(International Organisation for Standardisation), CEN(European Comittee of Standardisation) ve çeşitli milli standard organizasyonları ile işbirliği yaparak konu ile ilgili standartların geliştirilmesinde yardımcı ve yol gösterici olur.
Dua İle İnsan Huzur Bulur! 195 Mart 2017, 195 Mart 2017, 2017, Arşiv, Gülistan Menü, Kapak Konuları. 07 Mart 2017. 0 yorum. 709 kez görüntülendi. İnsan maddi, manevi birçok ihtiyaçları olan ve bunları kendi gücüyle gideremeyen aciz bir varlıktır. Genç, gücü kuvveti yerinde olan bir insan isteklerle doludur. Hayatını
LpQR74b. Bu yazımızda duanın gücü ile ilgili kompozisyon hakkında paragraflar halinde kısaca bir metin ayakta tutan en önemli güç duadır. Dua ettiğimizde kendimizi sahipsiz ve çaresiz hissetmeyiz. Çünkü biliriz ki bizi gören duyan bir yaratıcımız var. Bu yüzden en kötü zamanlarımızda Allah'a sığınırız. Ellerimizi açar ona yönelir ve insana kattığı manevi bir iklim vardır. Bu iklim sayesinde hayata yeniden tutunmaya başlarız. Bu yüzden duayı hayatımızdan eksik etmemeliyiz. İnsanlar genellikle en çaresiz kaldığında dua etme ihtiyacı hissediyor. Oysa neşeli anlarımızda da Allah'ı anmalı, ona el açmalıyız. Çünkü bizler aciz bir kuluz. Dünyanın bir imtihandan ibaret olduğunu düşünürsek zaten her an duaya muhtaç oluyoruz. Müminler olarak ibadet ederek Allah'a kulluğumuz gösteriyoruz. Dua da en çok yaptığımız ibadetlerin başında gelmektedir. Dolayısıyla dua ibadetin özüdür. Dua etmek için illa bir sebep olması gerekmiyor. Her zaman için aciz olduğumuzu hatırlamalı, abdest alıp dua etmeliyiz. Hem kendimiz için , hem ailemiz, sevdiklerimiz ve tüm müminler için dua etmek çok faydalı olarak dua bizi yaratan Yüce Allah ile iletişime geçmenin en kısa yoludur. Bu ibadeti yaparken genellikle zorda kalmış oluyoruz. Allah'tan bizi sıkıntılardan kurtarmasını diliyoruz. Günahlarımızın affı için tövbe edip yalvarıyoruz. Tehlikelerden, kazalardan , belalardan, her türlü şerden korunmak için Allah'a sığınıyoruz. Bunu yaptığımız için daha güçlü olmaya başlıyoruz. Adeta dua sayesinde yeniden bir doğuş yaşıyoruz.
İnsanoğlu, tabiatı gereği darda kaldığında kendisine el uzatacak kimseleri arar. Yardımına başvurabileceği kimseleri tek tek zihninden geçirir. Eğer çok ciddi ve acil bir durum söz konusu ise, bu zihin işlemine bile gerek kalmadan haykırır; “İmdat! Yardım eden yok mu?” diye. Varlığını sürdürebilmesi için dışındaki dünyaya yüzde yüz bağımlı olduğunun göstergesidir bu yönelişi. Havanın, suyun, rüzgârın, toprağın, ağacın, yaprağın, güneşin, sayılabilecek her şeyin yardımına muhtaçtır. Farkında olsun ya da olmasın, her nefes alp verişinde bir arayış, bir yardım ve destek arayışı içerisindedir. Soluk alırken havayı ciğerlerine çekişi de, aldığı havayı dışarıya çıkarması da bir çağrıdır. Birincisi oksijenin kanı temizlemesi, ikincisi ise, kirlenen oksijenden vücudun kurtulması yönünde bir çağrıdır. Bebeğin ağlaması bir çağrı, insanın dinlenme ihtiyacı bir çağrı, suya ihtiyaç duyması bir çağrı… İnsanın hayatı adeta bir çağrılar dizisinden ibaret! Ve her çağrı, bir talebin karşılanmasına yönelik… İnsan çağrı ve isteklerden oluşan bir hayat yaşar. Ancak bu istekler sadece bedeni ile madde dünyası arasında başlayıp biten bir ilişkinin değil, aynı zamanda ruhu ile mana âlemi arasındaki iletişimin de bir parçasıdır. Hatta işin maddî ve dünyevî boyutu, yalnızca kabuğu ve dış yüzüdür. Hâlbuki işin özünü, insanın hem kendisinin hem de sürekli çağrıda bulunduğu fizikî çevresinin, akla gelen-gelmeyen her şeyi “Var eden Kudret”le olan bağlantısı oluşturur. Her şeyi “Var eden Kudret” olduğu için hayatımızı oluşturan tüm çağrılar aslında O’na yönelik çağrılardır. İnsan, yaratılışı itibarıyla bu Kudret’e aşina bir niteliğe sahiptir. İnsanlık tarihi boyunca çeşitli şekillerde isimlendirilen bu Kudret, kerim kitabımızda kendini “Allah” diye isimlendirir. Allah ile insan arasındaki ilişki, Allah’ın mutlak kudret sahibi, insanın ise mutlak ihtiyaç içinde olduğu esasına dayalıdır. Dua Hakkında Bir Ayet Dua, Kur’ân dili Arapçadan dilimize geçmiş bir kelimedir. Sözlük anlamı ile çağırmak, davet etmek, yardım istemek demektir. Dinî bir terim olarak ise, “kulun dileklerini Allah’a iletmesi, bir konuda O’nun yardımını istemesidir.” Yüce Rabbimiz, kendisine dua edenlerin duâsına icâbet edeceğini şu âyet-i kerîmede bildirmiştir ARAPCA 1 “Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde duacının dileğine karşılık veririm. Şu halde benim davetime gelsinler ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulalar.” Bakara, 186 Bu âyet-i kerîmede dilsel ve anlamsal açıdan birçok incelik mevcuttur 1- Âyetteki “duâcının dileğine karşılık veririm” ifâdesi, çok latif bir mânâyı ihtivâ etmektedir. Şöyle ki “Kullarım sana beni sorduklarında, bilsinler ki şüphesiz ben yakınım” şeklinde başlayan âyetin “Bana dua ettiklerinde ONLARIN dualarına karşılık veririm” şeklinde devam etmesi gerekirdi. Çünkü “Kullarım sana Beni sorduklarında” denildikten sonra, Allah’ı soran kullar kast edilerek “bilsinler ki” denilmiştir. Yani “Beni soran kullarım bilsinler ki” anlamında. Bu akışa göre âyetin devamında da soruyu soran kullara yönelik bir cevap verilmesi beklenirdi. Ama verilen cevap böyle olmadı. Şayet cevap böyle olsaydı, sadece Allah’ı soran kulların kast edilmiş olduğu vehm edilecekti. Lâkin Yüce Rabbimiz “dua ettiğinde DUÂCININ dileğine karşılık veririm” buyurarak, sadece Allah’ı soranların değil, “DUA EDEN HERKESİN DUASINA” icâbet edeceğini bildirmiştir. Bunu bir örnekle izah edelim Bir sınıftaki öğrenciler, okul müdürüne müracaat edip bir talepte bulunduklarında, okul müdürü onlara bir öğretmen aracılığıyla “Onların isteğini yerine getireceğim” cevabını verse, bu cevaptan sadece bu öğrencilerin isteğini karşılayacağı anlaşılır. Ancak “Talebi olanların talebini karşılayacağım” derse, sadece bu öğrencilerin değil, talepte bulunacak bütün öğrencilerin talebini karşılayacağını bildirmiş olur. Yüce Rabbimiz de, sadece kendisini soranlara değil, “DUA EDEN HERKESİN DUASINA” icabet edecektir. 2- Bu âyette, duâ eden herkesin, duâsına icâbet edileceği bildirilmiştir. Evet, duâ edenin duâsına… Yani kendisine değil, duâsına… Bu demektir ki; duâ eden kimse, ne isterse kendisine o verilecektir. Bu sebeple âyette “duâ edene icâbet ederim” değil; “DUÂ EDENİN DUÂSINA İCÂBET EDERİM” denilmiştir. Biraz daha açacak olursak; duâ edene icâbet etmek, duâ edenin isteklerinden bir kısmına icâbet etmekle de mümkün olur. Lâkin duânın kendisine icâbet etmek, o duâda istenen isteklerin tamamına icâbet etmek demektir. Böylece iki ifâde arasındaki fark zâhir oldu. 3- Âyet-i kerîmede duâların kabulü, meşiete dilemeye bağlanmadan ifade edilmiştir. Yani Rabbimiz “Dilersem kabul ederim” buyurmamış; meşiete bağlamaksızın “duacının dileğine karşılık veririm” buyurmuştur. Hâlbuki bazı âyetlerde isteklerin kabulünün meşîete bağlandığı görülmektedir De ki “Ne dersiniz, size Allah’ın azabı gelse yahut kıyamet gelip çatsa size, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz söyleyin bakalım. Aksine, yalnız Allah’a yalvarırsınız. O da kendisine yalvarmanıza konu olan belâyı DİLERSE kaldırır, siz de ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.” En’am, 40-41 4- “DİLERSE” şartı koşmadan Allah-u Zülcelâl’in dualara icabet edeceğini müjdeleyen bu âyet-i kerîme, oruçtan bahseden âyetlerin arasında vârid olmuştur. Yani bu âyetin öncesinde ve sonrasında oruçtan bahseden âyetler gelmiştir. Öncesinde, orucun farziyyeti anlatılmıştır “Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı.” Bakara, 183 Bu ayetin sonrasında ise oruçla alâkalı bazı hükümler açıklanmıştır “Oruç gecesinde kadınlarınızla birleşmek size helâl kılındı. Onlar sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz. Sizin kendinize hıyanet etmekte olduğunuzu Allah bilmiş, tövbenizi kabul etmiş ve sizi bağışlamıştır. Şimdi artık onlarla birleşin ve Allah’ın sizin için yazdığını isteyin. Fecirden siyah ip beyaz ipten sizin için ayırt edilir hale gelinceye kadar yiyin ve için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın.” Bakara, 187 Görüldüğü üzere söz konusu duâ âyeti, oruçla alâkalı âyetlerin arasında vârid olmuştur. Bu durum göstermektedir ki; oruç, duâlara icâbetin vesilelerindendir. Hatta bu hususta Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’den rivâyet edilen hadisler mevcuttur Arapca 2 “Üç kişi var ki, duaları geri çevrilmez Adaletli devlet idarecisi, iftar etmek üzere olan oruçlu ve zulme uğrayan mazlum.” Tirmizî, Bir, 7 Öyleyse oruçlu iken Allah’a çokça dua etmek gerekir. 5- Âyette cevap cümlesi, şart cümlesinin önüne alınmıştır. Yani أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ cümlesinde إِذَا دَعَانِ kısmı, şart cümlesi, أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ kısmı ise cevap cümlesidir. Normalde şart cümlesi, cevap cümlesinden önce gelir. Lâkin burada tam tersi olmuştur. Buna göre âyetin anlamı şöyledir “duacının dileğine karşılık veririm bana dua ettiğinde.” Yani duaya icabet etmenin şartı zikredilmeden, dualara icabet edileceği zikredilmiştir. Bu durum, duâlara icâbetin kesinlikle hâsıl olacağını gösterir. Kullarına rahmet kapılarını ardına kadar açan Rabbimiz, kullarının kendisine dua etmesinden hoşnut olur. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur Arapca 3 “Cenâb-ı Hak duâda fazla ısrar edenleri sever.” Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no 1876 Öyleyse kul, dua etmekten vazgeçmemeli, kabulünü umarak dua etmeye devam etmelidir. Ettiği duaların karşılıksız kaldığını düşünerek şikâyet edenler, duada acele edenlerdir. Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem bu hususu şöyle beyan buyurmuştur “Allah dualarınızı kabul eder. Ancak kabul edilmesi için acele etmeyin; dua ettim de kabul edilmedi demeyin.”Buhârî, Da’vât, 22; Müslim, Zikir, 92 Allah’a edilen dualar, er ya da geç mutlaka karşılığını bulacaktır. Şartlarına riayet edilerek edilen hiçbir dua boşa gitmeyecektir “Eğer bir kul, Cenâb-ı Hakk’a bir hususta duâ eder de icâbet olunmazsa onun yerine bir hasene, yani bir sevâb yazılır.” Darekutnî Duanın gücünden habersiz olanlara İmâm Şâfiî hazretleri şöyle seslenmektedir Duayla alay eder, onu küçümser misin? Dua nelere kâdir, nereden bileceksin? Gecenin okları hedefi şaşmaz ama Zamanı vardır Ulaşır yerine saati dolduğunda. Rabbim istemezse tutar okları, Kaderin hükmü varsa, açar yolları.
ANNE DUASI Ya Rabbi, Cennet e benim komşum kim olacak, bana bildir de gidip onunla görüşeyim,` Aleyhisselama vahiy geldi.`Falan beldeye git! başında bir kasap dükkanı dükkanın sahibi olan kasabı gör! O veli bir bilesin ki, onun çok önemli bir işi vardır. Çağırırsan gelmez. İşte o senin cennetteki komşundur.` Musa Aleyhisselam hemen bildirilen yere buldu ve ona `Ben sana misafir geldim`, Musa Aleyhisselamı tanımıyordu. Ona `Hoş geldin` deyip bir kenara oturttu. Dükkandaki işi bitince de Alıp evine baş köşesine oturtup çok ikramda Aleyhisselam, ev . sahibini dikkatle takip . ediyordu. Ev sahibi kasabın ocakta çömlek içinde, et pişirdiğini gördü. Et pişince çömlekteki eti küçük küçük parçalara ayırdı. Bunları bir tabağa koyup, bir kenara bir et parçası daha çıkartıp, onu da misafiri Musa Aleyhisselama ikram ederek dedi ki < `Benim önemli bir işim var. Sen beni bekleme yemeğini ye`!Sonra da yanından ayrıldı. Önemli bir işim var deyince, Musa Aleyhisselam, önemli işi nedir diye merak etti ve gizlice kasabı takip etti. Kasap Musa Aleyhisselam in yanından ayrıldıktan sonra, yandaki odaya asılı duran büyük bir zembili indirdi. Zembilde çok ihtiyar, mecalsiz bir kadın vardı. Kadına küçük küçük parçaladığı etleri güzelce doyurduktan sonra,altındaki kirlenmiş bezleri aldı, yerine temizlerini koydu. Sonra kirli bezleri yıkayıp astıktan sonra ellerini yıkayıp Musa Aleyhisselamın yanına yemeğe başlamadığını gören kasap sordu.` Niçin yemeğe başlamadınız ? ` Musa Aleyhisselam `Sen bana zembildeki sırrı söylemedikçe bir lokmabile yemem`. Dedi. `Mademki merak ettin anlatayım` -Ey misafir, bu zembildeki benim yaşlı annemdir. Çok yaşlı olduğu için takatten duştu. Evde bakacak başka kimsem de fakat hanımım annemi incitir, onu üzer diye gittiğimde herhangi bir hayvanın kendisine zarar vermemesi için onu gördüğün gibi bir zembile gün gelip iki öğün yemek hizmetlerini de görüp gönül rahatlığıyla işime üzerine Musa Aleyhisselam dedi ki -`Ancak anlamadığım bir şey daha var. Sen annene yemek yedirip su içirdikten sonra, dudaklarını kıpırdatıp bir şeyler söyledi, sen de AMIN ne söyledi ki amin dedin?Annem, her hizmet edişimde `Allah seni Cennette Musa Aleyhisselam`a komşu eylesin diye dua eder. Ben hiç ihtimal vermediğim halde, bu güzel duaya amin derim. Ben kimim ki, O büyük peygamberle komşuluk komşuluk edebilecek ne amelim var ki ? O zamana kadar kim olduğunu saklayan Musa Aleyhisselam, buyurdu ki`Ey Allahın sevgili kulu, ben Musayım. Beni sana Allah-u Tealagönderdi. Annenin rızasını kazandığın için Cennet-i Alayı ve oradabana Komşu olmayı kazandın`. Kasap hemen kalkıp Musa Aleyhisselamın elini öptü ve sevinç içinde yemeğini yedi.. ` Allah-u Teala sizleri `ANNE şefkatinden mahrum etmesin ve ANNEbedduasından uzak kılsın.. GÖK KAPILARINI TİTRETEN DUA; Asrı Saadette ticaretle uğraşan bir tacir mümin vardı. Bu tacir ticaretinde helal haramı gözetir. Allah ve Resulü için bu ticareti yapar, herkesin hakkına riayet ederdi. Ticaretini Şam ile Medine arasında gerçekleştirir çoğunlukla da ticaret kervanları ile hareket etmez, tek başına yolculuk yapmayı severdi. Bir alacağını almış, satacağını da satmış ve Şam’dan Medine ye doğru hareket etmişti. Epeyce yol almıştı ki, baştan aşağı silahlı bir eşkıya ile karşılaştı. Eşkıya bu mümin taciri tehdit etti; "Mallarını şuraya indir, develerini de şu ağaca bağla.” Mümin tacir “Mallarım senin olsun, beni bırak gideyim. Eşkıya; "Bugüne kadar soyup da öldürmediğim kimse yok Senin hem mallarını alacağım, hem de canını.” “Madem beni öldürmeye kararlısın, senden son bir talebim var" “Söyle talebini” “Ben Müslüman'ım abdest alıp, iki rekât namaz kılayım ondan sonra beni öldür." Eşkıya izin verir. Tacir önce abdestini alır, sonra da İki rekât namaz kılar ve ellerini Rabbine açarYa Vedud! Ya Vedud! Ya Ze’l-arşi’l-mecîd! Ya Mübdi, Ya Mu’id! Ya Fe’aalün lima yürid! Eselüke bi-nuri vechike’l-lezi mele’e erkane arşike ve es’elüke bi-kudretike’l-leti kadderte biha halkake ve bi rahmetike-lleti vesiat külle şeyin. La ilahe illa ente. Ya Muğis, eğisni! Ya muğis, eğisni! Ya muğis, eğisni! Mümin tacirin duası bitmişti ki, çok garip bir hadise meydana gelir. Birden beyaz bir at üstünde yeşil elbiseli, elinde de harbe olan bir süvari peyda oldu. Eşkıya şaşırmış, ne yapacağını bilemez bir durumda idi. Eşkıya, taciri ve malları unuttu, ortaya çıkan bu süvariye saldırdı. Süvari bir darbe ile eşkıyayı yere düşürdü. Süvari tacire dönerek “Öldür bu eşkıyayı" dedi. "Ben hayatımda kimseyi öldürmedim, insan öldürmeyi hoş görmem. Beni bağışla.”dedi. Sonra süvari eşkıyayı bir darbe ile öldürdü. Tacir sordu “Sen kimsin?" “Ben üçüncü kat gökte duran bir meleğim. Bu adamı öldürmeyi Allah Teala bana nasip etti. Sen namazından sonra ellerini kaldırıp duaya başladığında, gök kapılarının çalındığını duyduk, öyle şiddetle çalınıyordu ki. Mühim bir hadisenin olduğunu anladık. İkinci defa dua ettiğinde gök kapıları açıldı. Üçüncü defa dua ettiğinde, Allah Teala, Cebrail Aleyhisselam’ı görevlendirdi. Cebrail Aleyhisselam şöyle dedi Dua eden falan mümini kim kurtaracak” Ben talep ettim de görevlendirdiler. Ey Allah Teala’nın mümin kulu! İyi bil ki! Senin yaptığın bu duayı kim yaparsa Allah Teala onun sıkıntısını giderir, ona yardım eder.” Bu hadiseden sonra mümin tacir yola koyulur ve Medine’ye varır. Soluğu Kâinatın Efendisi Sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda alır ve başından geçen hadiseyi anlatır. Taciri dinleyen Kâinatın Efendisi Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur "Muhakkak ki, Allah Teala sana esma-i hüsnayı telkin etmiş. 0 isimlerle Allah Teala’ya dua edilirse, istenen verilir.” GÜNAHKAR AĞIZDAN ÇIKAN DUABir kâfilede bulunan insanlar, Ebü’l-Hasan Harkânî hazretlerinin huzûruna gelip;-Yollar korkuludur. Bize bir duâ öğretiniz, diye istirhâm edince; buyurdu ki- O zaman, Ebü’l-Hasan’ı hatırınıza getiriniz!Bu söz, gelenlerin hoşlarına gitmedi. Yolda eşkıyâ, önlerine çıktı. Hepsinin mal ve metalarını aldı. Yalnız, Ebü’l-Hasan-ı Harkânî hazretlerini hatırlayan bir kimsenin malına zarar gelmedi. Bu hâle arkadaşları şaşıp, sebebini sorduklarında;-Ebü’l-Hasan-ı Harkânî’yi hatırladım ve kurtuldum, cevâbını durumu Ebü’l-Hasan hazretlerine anlattılar. Ve;-Biz Allah’tan yardım istedik, eşkıyâlar bizi soydu. Fakat seni hatırlayıp, senden yardım isteyen şu arkadaş kurtuldu. Bunun hikmeti nedir? diye arkadaşınızı kurtaran, Allahü teâlâdır. Günahkâr ağızdan çıkan duâyı cenâb-ı Hak kabûl etmez. Bunun için siz Allah’a yalvardığınız zaman duânız kabûl olmadı. Bu arkadaşınız beni hatırlayıp imdât isteyince, ben de Rabbime duâ ettim; “Yâ Rabbî! Şu kulunu içinde bulunduğu belâdan kurtar.” dedim. Rabbim benim duâmı kabûl ettiği için, o arkadaşınız kurtuldu. Mesele bundan ibârettir.” buyurdu. DEMİRCİNİN DUASIHorasan Valisi Abdullah bin Tahir çok adaletli biriydi. Jandarmaları birkaç hırsızı yakaladı. İçlerinde bir de demirci vardı ki suçsuz olduğu için kaçmıştı. Nihayet Nişabur’da yakalayıp zindana attılar. Demirci abdest alıp iki rekat namaz kıldı. Ellerini semaya kaldırıp- Ya Rabbi! Günahım olmadığını ancak Sen biliyorsun. Beni zindandan Sen kurtarırsın, diye dua etti. O gece vali bir rüya gördü. Rüyasında dört kişi gelip tacını tahtını altüst ediyordu. Vali uyandı, çok rahatsız olmuştu. Hapishane müdürünü çağırtıp Acaba hapishanede suçsuz biri mi var?’, diye Bilemiyorum, yalnız bir adam suçsuz olduğunu söyleyip, namaz kılıp gözyaşı içerisinde yalvarıyormuş.’ cevabını verdi. Vali hemen demirciyi çağırtıp görüşür. Sonunda onun suçsuz olduğuna kesin bir kanaat getirip ondan özür diler; giderken de – Bundan sonra bir sıkıntın, dilediğin bir şey olursa bana gel, diye de tembih eder. Demirci- Gelmem, çünkü benim bir sahibim’ var ki, o benim gibi bir fakirden dolayı, senin gibi bir sultanın tahtını bir gecede kaç defa altüst etti. O sahibi’ bırakıp sana gelmem, dedi ve oradan ayrıldı. Peygamberimiz “Dua müminin silahıdır.” buyuruyor. Allah Azze ve Celle de Kur’an-ı Kerim’de, “Dualarınız olmasa siz neye yararsınız.” diyor. Hele dua eden mazlum ise derhal kabul olup, aradaki perdelerin kalkacağı pek çok hadiste zikrediliyor. Dua etmek kulu Allah’a yaklaştırır, o halde sıkça dua DUASIHakîm Tirmizî hazretleri gençliğinde ilim öğrenmek için, bulunduğu yer olan Tirmiz’den ayrılıp başka bir yere gitmek için iki arkadaşı ile kararı annesine bildirince, annesi çok üzüldü. Oğluna dedi ki- Yavrum! Ben zayıf, biçare, yakını ve senden başka yardımcısı olmayan bir kimseyim. Üstelik hastayım. Benim bütün hizmetlerimi sen yapıyorsun. Beni yalnız, çaresiz kime bırakıp gidiyorsun?Annesinin bu sözü ona çok te’sir etdi Bir taraftan ilim öğrenme arzusu, diğer taraftan ana hakkı kendini zor durumda bırakdı. Sonunda ana hakkının önemini düşünerek, ilim tahsiline gitmekden vazgeçdi. Durumu arkadaşlarına bildirerek, onlarla beraber gelemiyeceğini şehirden ayrılıp ilim tahsiline gitdiler. Onlardan ayrı düşüp ilim tahsilinden mahrum kalmasına çok üzülüyordu. Aradan epey zaman geçmesine rağmen, ilim öğrenme arzusunu içinden bir türlü atamadı. Yalnız kaldığı zamanlarda bir kenara çekilir, uzun uzun bu üzüntü sebebiyle ağlardı. Bu halini gören annesi- Allahü Teala inşallah seni bu arzuna kavuşturur, diye dua gün mezarlıkda oturmuş ağlıyor, hem de kendi kendine“- Benim halim ne olacak, arkadaşlarım ilim tahsil etmeğe gitdiler, gerekli ilmi öğrenecekler. Ben ise, burada cahil kaldım. Benim halim ne olacak? diyordu. Bu halde iken aniden yanma nur yüzlü, tatlı sözlü bir ihtiyar çıkageldi.”- Yavrum! Sen derdini anlatırsan sana yardımcı olabilirim, niçin böyle ağlıyorsun? Tirmizî hazretleri, başından geçenleri uzun uzun o zata anlatdı. Sonunda- İşte ağlamamın sebebi budur, dedi. O zat- Kısa zamanda, o iki arkadaşının ilminden daha fazla bir ilme sahib olman için, her gün gelip, sana ders vermemi ister misin? Tirmizî hazretleri sevinç içinde- Tabiî isterim, cevabım hadiseden sonra, bu nur yüzlü zat her gün gelip kendisine ders verdi. Ders verme işi üç yıl devam yıl sonra bu zatın Hazreti Hızır olduğunu anladı. Bunun üzerine buyurdu ki- Bu büyük ni’mete annemin rızasını almam ve onun duasına mazhar olmam bereketiyle sonra da her pazartesi gecesi Hazreti Hızır gelir, manevî hallerinin noksanlıklarını tamamlardı.
Duanın Sınırsız Gücü Ammar oğlu Mansur bir gün kalabalık bir mü'min topluluğuna yakıcı ve tesirli sözlerle vaaz ediyor, onları aydınlık Allah yolunda mücadele edip son nefeslerine kadar kalmaya davet ediyordu. Dinleyicilerin arasından bir yoksul ayağa kalkarak Ammar'a yaklaştı ve - Çok muhtaç durumdayım, bana dört lira para verirmisiniz? dedi. Bunu üzerine kendi cebinde dört lirası bulunmayan Ammar halka dönerek - Ey mü'minler!.. Bu arkadaş dara düşmüş dört lira para istiyor, bende yok. Bu parayı içinizden kim verecek? Verene dört ayrı iyi dua edeceğim, dedi. Caminin bir köşesine sıkışmış bir siyah köle, için için Ammar'dinliyordu. Bir yahudinin kölesiydi. Yanında da sadece topu topu dört lirası bulunmaktaydı. Ayağa dikildi ve - Ey üstadım! Bana dilediğimce dört dua yapman şartıyla sana dört lira veririm, dedi. Gerçektende köle dört lirasını Ammar'a verdikten sonra şöyle söyledi - Ey üstad!.. Ben köleyim, efendim de bir yahudi, efendimin Müslüman olması, beni de azad edip hürriyetime kavuşturması için ALLAH'a dua et. Ayrıca ben yoksul bir kimseyim,Allah'a yalvarıp yakar da yaygın lutfuyla bana zenginlik versin. Bir de çok günahkarım. Günahlarımın affı için Allah'a yalvar. Bu dileklerini sıralayıp da parayı Ammar'a teslim eden köle, Ammar'ın da duasını dinledikten sonra evine döndü. Efendisi yahudiyi görür görmez camide geçen olayı kendisine aksetti. Yahudi daima iyiliğini gördüğü ve iyiliğinden başkaca bir harekette bulunmayacağına kesinlikle inandığı imanı bütün kölesinin bu durumu karşısında sevinç gözyaşları dökmeye başladı ve' - Seni azad ettim. Şu ana kadar ben senin efendin idim. Ama bundan böyle sen benim efendimsin, dedi. Ardından da ''Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedüenne Muhammeden abdühü ve Resûlüh Görmüş gibi inanırım Allah tan başka İlah Yoktur ve Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. diyerek aydınlık Allah yoluna girdiğini mühürledi. Yeni mümin olmuş Yahudi, kölesini bütün mal ve servetine ortak ettiğini bildirdi ve sözlerini şöyle bağladı - Dördüncü dileğinize gelince o benim elimde olan bir şey değil. Çünkü affetmek ancak Allah' mahsustur. Fakat bana karşı bir kötülüğün oldu ise, ben onu affediyorum. Bu hadise böyle biterken köle gökten yükselen bir ses duydu. Sesin sahibi şöyle diyordu''Her ikinizi de Cehennem ateşinden azad ettim Sizi bütün günahlarınızdan arıttım. Bundan böyle sınırsız yardımım sizinle beraberdir. Müjdeler olsun!"
duanın gücü ile ilgili hikayeler